İş Davalarında İhtiyari Arabuluculuk ve Geçerlilik Şartları

Arabuluculuk tarafların uyuşmazlığı kendi aralarında hızlı ve masrafsız olarak çözümleyebilecekleri bir yol olarak öngörülmüştür. İş sözleşmesinden doğan davalarda zorunlu arabuluculuk gündeme gelmektedir. İhtiyari arabuluculuk, arabulucuya gitme zorunluluğunun bulunmadığı hallerde tarafların kendi rızaları ile arabulucu alternatif uyuşmazlık çözüm yolunu tercih etmesidir.

Zorunluluk unsuru haricinde zorunlu arabuluculuk ve ihtiyari arabuluculuk müesseselerinin şartları örtüşmekte ve ikisi için de 6325 sayılı Arabuluculuk Kanunu uygulanmaktadır. Bu kanun arabuluculuk faaliyeti icra eden arabulucu için bazı şartlar öngörmüştür. Bunlar; ünvanını belirtmesi, tarafları aydınlatması, tarafsızlığını şüpheye düşürecek halin varlığı durumunda bu hali taraflara izah etmesi, taraflar arasında eşitliği gözetmekle yükümlü olması olarak özetlenebilir.

6325 sayılı Arabuluculuk Kanunu’nun 6/2. maddesi;

(2) Arabulucu, arabuluculuk faaliyeti sırasında bu unvanını belirtmek zorundadır.

kanundaki ifadeden anlaşıldığı üzere arabuluculuk faaliyetinde bulunacak olan arabulucu bu ünvanını belirtmek zorundadır. Arabulucunun bu ünvanını belirtmeden bu faaliyeti icra etmesi faaliyetin geçersiz olması sonucunu doğuracaktır.

6325 sayılı Arabuluculuk Kanunu’nun 9/2. maddesinde;

(2) Arabulucu olarak görevlendirilen kimse, tarafsızlığından şüphe edilmesini gerektirecek önemli hâl ve şartların varlığı hâlinde, bu hususta tarafları bilgilendirmekle yükümlüdür. Bu açıklamaya rağmen taraflar, arabulucudan birlikte talep ederlerse, arabulucu bu görevi üstlenebilir yahut üstlenmiş olduğu görevi sürdürebilir.

(3) Arabulucu, taraflar arasında eşitliği gözetmekle yükümlüdür.

9. madde 2 temel şartı birlikte düzenlemektedir. Bu madde uyarınca tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebebin varlığı halinde arabulucu tarafları bilgilendirmekle yükümlüdür. Buna rağmen taraflar açıkça kabul ederlerse görevine başlayabilir, devam edebilir. Aşağıda belirtmiş olduğumuz Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin kararında da belirtildiği üzere bu bilgilendirmenin arabuculuk anlaşma tutanağında belirtilmesi gerekmektedir. Yine aynı kararda bu bilgilendirmenin yapıldığının ispatlanabilmesi gerektiğine de yer verilmiştir.

Bir işverenin bünyesinde çalışan avukatın, sürekli olarak o işverenin uyuşmazlıklarında arabulucu olarak faaliyet gösteren arabulucunun arabuluculuk faaliyetini icra etmesi durumunda 9. maddede belirtilen tarafsızlığı şüpheye düşüren nedenin varlığı söz konusu olacaktır.

6325 sayılı Arabuluculuk Kanunu’nun 11. maddesinde;

Arabulucu, arabuluculuk faaliyetinin başında, tarafları arabuluculuğun esasları, süreci ve sonuçları hakkında gerektiği gibi aydınlatmakla yükümlüdür.

Bu madde uyarınca tarafların veya vekillerinin arabuluculuk faaliyeti sırasında hazır bulunması ve bu görüşmenin başında aydınlatılması gerekmektedir. Aydınlatılmadan, bu görüşmenin bir arabuluculuk görüşmesi olduğu hakkında bilgi verilmeden, arabulucu görüşmede hazır bulunmadan faaliyetin sürdürülmesi mümkün değildir. Bu kanun uyarınca ve Arabuluculuk Etik Kuralları çerçevesinde geçersiz sayılacaktır.

6325 sayılı Arabuluculuk Kanunu’nun 15. maddesinde;

Arabulucu, seçildikten sonra tarafları en kısa sürede ilk toplantıya davet eder.

Toplantıya davet edilmeden, toplantının bir arabuluculuk toplantısı olduğu açıkça belirtilmeden yapılan toplantı da geçersiz olacaktır. Çünkü arabulucunun taraflarla iletişimi sürekli kılması, onların güvenini kazanması gerekmektedir.

Tarafların ihtiyari arabuluculuk sürecinin başında arabulucunun seçiminde mutabık kalması gerekmektedir. 6235 sayılı Arabuluculuk Kanunu (HUAK) gereğince bir tarafın arabulucuya başvuru teklifi diğer tarafça otuz gün içerisinde olumlu cevaplandırılmazsa teklif reddilmiş sayılır.

Bir tarafın daha önce hazırlanmış bir tutanağı alelade bir belge gibi karşı tarafa arabulucu huzurunda diğer geçerlilik şartlarını da taşıyacak şekilde bir görüşme olmaksızın imzalatması hukuka ve hukukun genel ilkelerine aykırı olacaktır.

Arabuluculuk tutanağının hile, korkutma, aldatma, yanılma gibi iradeyi etkileyen haller altında imzalanması durumunda genel hükümlere göre irade sakatlığı hükümlerine gidilebilecektir.

Ayrıca aşağıda yer alan kararda bu şartları taşımayan bir toplantının geçerli bir ihtiyari arabuluculuk faaliyeti olarak nitelendirilemeyeceği yönünde karar verilmiştir. Yine bu kararda tanık beyanının değerlendirildiği ve hükümde yer aldığı açıkça görülmektedir. Bu da arabuluculuk tutanağının geçersizliğine ilişkin iddialarda tanık beyanının dikkate alınması gerektiğini gösterir niteliktedir.

YARGITAY 9. HD. ESAS NO: 2019/3694 KARAR NO: 2019/13040

Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Daire Başkanlığının hazırladığı Arabulucular Etik Kurallarının 4. maddesinde, arabulucu ile taraflar arasında herhangi bir menfaat ilişkisi veya çatışmasının bulunmaması gerektiği açıklanmıştır. Arabulucu kendisi tarafından makul koşullarda bilinebilecek ve tarafsızlığı hakkında şüphe uyandırabilecek doğmuş veya doğabilecek menfaat ilişkisi veya çatışmasının varlığı halinde mümkün olan en kısa süre içinde tarafları bilgilendirmelidir.

Somut uyuşmazlıkta arabulucunun davalı şirketin avukatı olarak görev yaptığı halde arabuluculuk görüşmeleri öncesinde davacı tarafı bu yönde bilgilendirdiği ortaya konulamamıştır. Anlaşma belgesinde bu yönde bir açıklamaya yer verilmemiştir. Arabulucunun aynı zamanda diğer tarafın avukatı olduğu hususunda özellikle davacı tarafın açıkça bilgilendirildiğinin ve buna rağmen arabuluculuk görüşmelerine devam etmek istediğinin ispatı gerekir. Bu yönüyle ilgili mevzuat çerçevesinde arabulucunun tarafsızlığından şüphe duyulmasını gerektiren önemli hal ve şartların varlığı kabul edilmelidir.

Davalının diğer tanığı da anlaşma belgesini imzaladığı anda davalı şirketin yönetim kurulu üyesi ile bir avukatın hazır olduğunu, arabulucunun olup olmadığını hatırlamadığını, işyerinde arabuluculuk toplantısı yapıldıysa da kendisinin katılmadığını beyan etmiştir.

Bütün bu işlemlerin davalı şirketin kayden avukatının arabuluculuğunda gerçekleştiği, arabulucunun davacı tarafı diğer tarafın avukatı olduğu konusunda bilgilendirdiğinin tespit edilemediği, emsal dosyalarda dinlenen tanık anlatımlarına göre, arabuluculuk görüşmelerinin hiç yapılmadığı, hatta arabulucunun da işçilerin imzaladığı aşamada işyerinde olmadığının beyan edilmesi karşısında; usulüne uygun bir arabuluculuk başvurusunun ve görüşmesinin yapılmadığı gibi mevzuat hükümleri çerçevesinde arabuluculuk anlaşma belgesinin düzenlenmediği sonucuna varılmaktadır.

Tüm bu tespitler karşısında; dava tarihi itibariyle taraflar arasında 6325 sayılı Kanun hükümleri dikkate alındığında, yapılan işlemler geçerli ihtiyari arabuluculuk faaliyeti olarak nitelendirilemez.

Kanun hükümlerine göre usulüne uygun bir başvuru olmadığı, arabuluculuk görüşmelerinin hiç yapılmadığı ve mevzuat hükümleri çerçevesinde usulüne uygun, geçerli bir tutanak düzenlenmediği ve dava tarihi itibari ile zorunlu arabuluculuk şartının henüz yürürlüğe girmediği de dikkate alınarak, davaya konu ihbar ve kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti yönünden işin esasına girilerek sonuca gidilmesi gerekirken, hukuken geçerli bir anlaşmanın varlığı kabul edilerek “arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılan konularda dava açılamayacağı” yönündeki gerekçeyle davanın usulden reddi hatalı olup, bu yönde ilk derece mahkemesi ile Bölge Adliye Mahkemesi kararlarının BOZULMASINA karar vermek gerekmiştir.

Arabuluculuk Tutanağında Sahtecilik Fiilinin Ceza Hukuku Bakımından İncelenmesi

İhtiyari veya zorunlu olması fark etmeksizin arabuluculuk oturum tutanakları, son tutanağı resmi belge hükmündedir. Arabulucu bu faaliyeti gerçekleştirdiği sırada Türk Ceza Kanunu’nun 6. maddesindeki kamu görevlisi tanımına girmektedir. Arabuluculuk tutanağının usulüne aykırı olarak düzenlenmesi resmi belgede sahtecilik suçunu teşkil edecektir.

Örnek olarak arabuluculuk tutanağının gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, yapılmamış olan bir toplantının yapılmış gibi gösterilmesi, arabuluculuk tutanağının cebir, tehdit, hile ile imzalatılması bu suçun işlenmesi için yeterli olacaktır. Resmi belgede sahtecilik suçunun şikayeti herhangi bir süreye tabi değildir.

Arabuluculuk Tutanağının Geçersizliğine İlişkin Karar

Yargıtay 9. HD. ESAS NO: 2019/3694  ,  KARAR NO: 2019/13040

Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; arabuluculuk sözleşmesinin kamu düzenine ve mevzuata açıkça aykırı olduğundan geçersiz olduğunu, yerel mahkemece bu durum araştırılmaksızın eksik inceleme ile hüküm tesisinin usul ve yasaya açıkça aykırı olduğunu, arabulucunun davalı holding bünyesinde çalıştığını, tarafsızlığı açısından kuşku uyandıran bu durumun kanun gereği işçilere hatırlatılmamış olduğunu ve işçilerin onaylarının alınmadığını, 6325 Sayılı Hukuk Anlaşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 9/2 maddesine ve Arabuluculuk Daire Başkanlığı tarafından hazırlanan “Arabulucular Etik Kuralları” düzenlemelerine aykırı davranıldığını, davalı işverenin baskısıyla müvekkiline imzalattırılan sözleşmede arabuluculuk görevini üstlenen kişinin davalı işverenin bağlı olduğu holdingin grup şirketlerinin de vekillik görevini yürüttüğünü, somut bu durum arabulucunun tarafsızlığından şüpheye düşülmesine neden olduğunu, arabuluculuk tutanağının aydınlatma yükümlülüğüne aykırı bir biçimde herkese toplu olarak imzalatıldığını, uyuşmazlığa konu arabuluculuk sözleşmesi incelendiğinde ….

İş Mahkemesi 2017/1134 E. Sayılı dosyanın 13.04.2018 tarihli celsesinde de bu yöndeki beyanların yinelendiğini, 6325 sayılı Kanunun 11. Maddesine aykırı olarak yapılan bu işlemin arabulucunun kamu düzeninden aldığı bu yetkiyi kötüye kullandığının en açık göstergesi olduğunu, arabulucunun taraflarla hiçbir görüşme yapmadığını, evrak işçilere süreçle ilgisi olmayan şirket idari personelince imzalatıldığını

işçilerin ve arabulucunun bir araya gelmediğini, sözleşmelerin tüm çalışanlara arabuluculuk faaliyeti ile ilgisi olmayan şirketin idari personeli tarafından imzalatıldığını, fesih işleminin yasaya aykırı bir biçimde işverence yapılmasına karşılık işe iade – ihbar tazminatı gibi yükümlülüklerden kurtulmak maksadıyla sözleşme imzalatıldığını, mahkemece verilen red yönündeki kararın gerekçesinin somut olayın gerçeklerinden uzak ve kamu düzenine aykırılıkları göz ardı eder mahiyette olduğunu, arabulucu tarafından kamu düzenine ve kanuna aykırı olarak yapılan bu işlemler nedeniyle suç duyurusunda bulunulduğunu arabuluculuk tutanağının geçersizliğine ilişkin diğer derdest davalarda mahkemece tanıkların dinletilmesine karar verildiğini, …2. İş Mahkemesi’nin 2017/1134 Esas sayılı dosyasında arabuluculuk tutanağının geçersizliğine ilişkin olarak iddia edilen hususlar üzerinde tahkikat aşamasına geçilerek delillerin toplanması ve taraf tanıklarının dinlenilmesine karar verildiğini, HMK’nın 27. maddesinde düzenlenen hukuki dinlenilme hakkının gerçekleştirilmesine hizmet eden delillerle doğrudan temas ve sözlülük ilkelerinin gerçekleştirilmesi için önemli olduğunu iddia ederek istinaf başvurunun kabulüne, yerel mahkeme kararının anılan ve resen gözetilecek nedenlerle müvekkili lehine yeniden tesis edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

G) Gerekçe:

Anlaşma tutanağında başka bir işçilik alacağı yönünden anlaşmaya varıldığı yönünde bir açıklamaya yer verilmediği halde, “iş ilişkisinden kaynaklanan her ne ad altında olursa olsun hiçbir hak ve alacağın bulunmadığı”, “prim gün sayılarının eksiksiz ve tam olarak Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirildiği”, “iş ilişkisinden ile TİS kaynaklanan tazminat, işe iade vb dava ve şikayet haklarından geri dönülmez biçimde kesin ve külliyen feragat ettiği” , “çalıştığı süre buyunca maaşlarını aldığı, ulusal bayram ve genel tatil çalışması aldığı ya da izni kullandığı, hafta tatillerini kullandığı, yıllık izin hakkı, kıdem ve ihbar tazminatı hakkı ve fazla çalışmasının bulunmadığı, psikolojik tacizle karşılaşmadığı”, “şirkete karşı tüm hak ve taleplerinden feragat etmiş olduğu bu nedenle şirketi gayri kabili rücu kayıtsız ve şartsız ibra ettiği” açıklanmıştır.

Dosya içinde davacının arabulucuya başvurusuna dair bir belgeye rastlanmamıştır. Bunun aksine davacı işçi iş sözleşmesinin işveren tarafından feshedildiğini, bu iradesini gizlemek için arabuluculuk sözleşmesi yapmak istediğini, belgeye Türk Borçlar Kanunu’nun 420. maddesine aykırı şekilde ibraname niteliği kazandırılmak istendiğini iddia etmiştir.

Anlaşma tutanağında davacının istifa ettiği belirtilmiş olsa da, dosyaya davacının istifa ettiğine dair bir belge sunulmadığı gibi, istifa etmesine rağmen kıdem tazminatı konusunda anlaşmaya varıldığı, kıdem ve ihbar hakkı bulunmadığı gibi birbiri ile çelişen açıklamalara yer verilmiştir.

Arabulucunun aynı zamanda davalı şirketin avukatı olduğu ileri sürülmüş olup, bu durum davalı vekili tarafından verilen cevap dilekçesinde doğrulanmıştır.

6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 9/2. maddesine göre, “Arabulucu olarak görevlendirilen kimse , tarafsızlığında şüphe edilmesini gerektirecek önemli hal ve şartların varlığı halinde, bu hususta tarafları bilgilendirmekle yükümlüdür”. Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Daire Başkanlığının hazırladığı Arabulucular Etik Kuralları’nın 4. maddesinde, arabulucu ile taraflar arasında herhangi bir menfaat ilişkisi veya çatışmasının bulunmaması gerektiği açıklanmıştır. Arabulucu kendisi tarafından makul koşullarda bilinebilecek ve tarafsızlığı hakkında şüphe uyandırabilecek doğmuş veya doğabilecek menfaat ilişkisi veya çatışmasının varlığı halinde mümkün olan en kısa süre içinde tarafları bilgilendirmelidir.

arabuluculuk görüşmeleri öncesinde davacı tarafı bu yönde bilgilendirdiği ortaya konulamamıştır. Anlaşma belgesinde bu yönde bir açıklamaya yer verilmemiştir. Arabulucunun aynı zamanda diğer tarafın avukatı olduğu hususunda özellikle davacı tarafın açıkça bilgilendirildiğinin ve buna rağmen arabuluculuk görüşmelerine devam etmek istediğinin ispatı gerekir. Bu yönüyle ilgili mevzuat çerçevesinde arabulucunun tarafsızlığından şüphe duyulmasını gerektiren önemli hal ve şartların varlığı kabul edilmelidir.

Davalının diğer tanığı da anlaşma belgesini imzaladığı anda davalı şirketin yönetim kurulu üyesi ile bir avukatın hazır olduğunu, arabulucunun olup olmadığını hatırlamadığını, işyerinde arabuluculuk toplantısı yapıldıysa da kendisinin katılmadığını beyan etmiştir.

Dosya içindeki bilgi ve belgeler ile aynı mahiyette olan ve aynı gün temyiz incelemesine tabi tutulan dört dosya kapsamından, davacının arabulucuya usulüne uygun bir başvurusunun olmadığı, yapıldığı belirtilen görüşmelerin tutanakta geçen adresten farklı yerde gerçekleştiği, üç yüz kadar işçiye aynı şekilde sırayla işyerinde belgelerin imzalatıldığı, anlaşma metninde yer aldığı halde davacı işçinin istifasına dair belgenin bulunmadığı, anlaşma belgesinin içeriğinin işçinin istifa ettiği/kıdem ihbar tazminatına hak kazanmadığı/kıdem tazminatının ödeneceği şeklinde çelişkiler içerdiği, sadece kıdem tazminatı ödenmesi öngörüldüğü halde diğer tazminat ve işçilik alacakları bakımından hakkın gerçekleşmediği veya karşılığının zamanında tam olarak ödendiği şeklinde sözcüklere yer verilerek Türk Borçlar Kanunu’nun 420. maddesinde aykırı şekilde ibra etkisi kazandırılmaya çalışıldığı, kıdem tazminatı dışındaki tazminat ve alacaklarla ilgili olarak delil oluşturma ve dava açma yasağı oluşturma yönünde çaba içine girildiği anlaşılmaktadır.

Bütün bu işlemlerin davalı şirketin kayden avukatının arabuluculuğunda gerçekleştiği, arabulucunun davacı tarafı diğer tarafın avukatı olduğu konusunda bilgilendirdiğinin tespit edilemediği, emsal dosyalarda dinlenen tanık anlatımlarına göre, arabuluculuk görüşmelerinin hiç yapılmadığı, hatta arabulucunun da işçilerin imzaladığı aşamada işyerinde olmadığının beyan edilmesi karşısında; usulüne uygun bir arabuluculuk başvurusunun ve görüşmesinin yapılmadığı gibi mevzuat hükümleri çerçevesinde arabuluculuk anlaşma belgesinin düzenlenmediği sonucuna varılmaktadır.

Tüm bu tespitler karşısında; dava tarihi itibariyle taraflar arasında 6325 sayılı Kanun hükümleri dikkate alındığında, yapılan işlemler geçerli ihtiyari arabuluculuk faaliyeti olarak nitelendirilemez. Kanun hükümlerine göre usulüne uygun bir başvuru olmadığı, arabuluculuk görüşmelerinin hiç yapılmadığı ve mevzuat hükümleri çerçevesinde usulüne uygun, geçerli bir tutanak düzenlenmediği ve dava tarihi itibari ile zorunlu arabuluculuk şartının henüz yürürlüğe girmediğide dikkate alınarak, davaya konu ihbar ve kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti yönünden işin esasına girilerek sonuca gidilmesi gerekirken, hukuken geçerli bir anlaşmanın varlığı kabul edilerek “arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılan konularda dava açılamayacağı” yönündeki gerekçeyle davanın usulden reddi hatalı olup, bu yönde ilk derece mahkemesi ile Bölge Adliye Mahkemesi kararlarının BOZULMASINA karar vermek gerekmiştir.

H) SONUÇ:

Bölge Adliye Mahkemesi ile İlk Derece Mahkemesinin kararlarının, yukarıda yazılı nedenden dolayı BOZULMASINA, dava dosyasının İlk Derece Mahkemesi’ne, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 11/06/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Mersis Nedir ve Mersis No Kullanmak Zorunlu mu?

Özellikle e-Ticaret, sanal pazar yeri ve sanal pos kullanımının arttığı günümüzde büyük sanal pazar yeri firmaları üye iş yerlerinden kayıt esnasında “Mersis No” talep edilmektedir. Bu da “Mersis No Nedir?” sorusunu gündeme getirmektedir. Bu yazımızda Mersis Nedir? Mersis No Nedir? Mersis No Kullanımı Zorunlu mu? gibi sorulara yanıt arayacağız.

Mersis Nedir?

Kısaca Mersis, merkezi sicil kayıt sistemidir. Bu sicil Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Ticaret Bakanlığı tarafından TOBB nezdinde tutulan bir ortak veritabanıdır.  Mersis, ticari işletmelerin (Hem tüzel kişilere hem de gerçek kişilere ait ticari işletmelerin) kayıt ve terkin gibi işlemlerinin internet üzerinden yapılmasını, ticaret sicili işlemlerinin elektronik ortamda tutulmasını sağlamaktadır.

Mersis No Nedir? Mersis Numarası Nedir?

Mersis numarası veya Mersis no, işletmeye özel üretilmiş 16 rakamdan oluşan numaradır. Bu numara özel algoritmayla üretilmiştir. Anonim ve limited şirketlerde 0 ile, şahıs işletmelerinde TC kimlik numarası ile başlayıp vergi numarası ile devam eder.

Mersis numaranıza ulaşmak için mersis.gtb.gov.tr adresini kullanabilirsiniz.

Mersis Numarası Nasıl Alınır?

Mersis numarası talep üzerine verilen bir numara değildir. Ticaret siciline kayıt yapıldıktan sonra algoritma tarafından otomatik olarak oluşturulmakta ve işletmeye özgülenmektedir. Kayıtlı ticari işletmenizin Mersis numarasına ulaşmak için mersis.gumrukticaret.gov.tr adresini kullanabilirsiniz.

Mersis Numarası Ne İşe Yarar?

Mersis numarası, bu elektronik sicilde bir ticari işletmeyi diğer ticari işletmeden ayırmaya yarayan tekil bir numaradır. Bu numara sayesinde işletmeler sistemin sunmuş olduğu imkanlardan yararlanabilmekte ve sisteme tanımlanmış tescil, terkin, değişiklik gibi işlemleri elektronik platformda yapabilmektedir.

Mersis No Kullanmak Zorunlu mu?

Mersis numarası sistem tarafından atanmaktadır. Her ticari işletmenin tıpkı vatandaşların Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası gibi bir Mersis numarası bulunmaktadır. Kullanımı zorunludur. Hatta Mersis kullanmaya başlayan ticaret müdürlüklerinde ticari işletme sicil numarası yerine Mersis numarası kullanılmaktadır.

Resmi işlemlerin hızla elektronik ortama taşınması ve internetin her geçen gün daha fazla yaygınlaşması aleni bir sicil olan ticaret sicilini de bu şekilde etkilemiş ve ilgililer için kolay ulaşılabilir hale getirmiştir.

KEP Adresi ve Elektronik Tebligat Zorunluluğu

KEP yani “Kayıtlı Elektronik Posta” gerçek ve tüzel kişiler tarafından kullanılabilen, alınması sivil bir e-postaya göre çok daha zor ve resmi prosedüre tabi olan fakat hukuk sisteminin bağladığı sonuçlar ve Tebligat Kanununun vermiş olduğu değer bakımından önemli olan, farklılıklar arz eden bir e-posta çeşididir. Hukukumuzda bazı tüzel kişiler için KEP adresi kullanma ve bu adresi bildirme zorunluluğu getirilmiştir.

KEP adresi elektronik iletilerin hukuki delil olarak kullanılma kabiliyetini artırmaktadır. Çünkü Tebligat Kanunu düzenlemeleri bazı tüzel kişilere tebligatın yalnızca kanunun 7. maddesinde düzenlenen Elektronik Tebligat yoluyla yapılacağını düzenlemiştir. Yasal düzenlemelere yazımızın ilerleyen kısımlarında değinilmiştir.

KEP Adresi Kimler İçin Zorunludur?

Anonim şirket, limited şirket, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirket elektronik tebligat yapılması zorunlu olan tüzel kişilerdir. Bu sebepten ötürü KEP adresi almaları da zorunlu olacaktır. Bu zorunluluk Tebligat Kanunu’nun 7. maddesinde “Elektronik Tebligat” başlığı altında düzenlenmiştir. 2013 yılında getirilen bu zorunluluk kanun maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir;

Anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlere elektronik yolla tebligat yapılması zorunludur.”

KEP adresi yani kayıtlı elektronik posta, Bilgi Teknolojileri Kurumu tarafından belirtilmiş olan kayıtlı elektronik posta hizmet sağlayıcısı şirketler aracılığıyla temin edilebilecektir. Bu listeye BTK web sitesinden erişmek mümkündür.

Ayrıca aynı kanunun 7. maddesinin 2. fıkrasında;

Kendilerine yalnızca elektronik yolla tebligat yapılması zorunlu olan muhatapların, tebligat çıkarmaya yetkili merciler nezdindeki işlemlerinde elektronik tebligat adreslerini bildirmeleri zorunludur.

denilerek KEP adresi alma zorunluluğu bulunan tüzel kişilere ayrıca bu KEP adresini bildirme zorunluluğu da getirilmiştir. Özetlemek gerekirse anonim şirketler, limited şirketler ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlere elektronik tebligat yapılması, bu şirketlerin kayıtlı elektronik posta temin etmesi ve bildirmesi olmak üzere üç zorunluluk söz konusudur.

Avukatlar İçin KEP Adresi Zorunlu mu?

Avukatlar için KEP adresi almak bir zorunluluk değildir. İhtiyari olarak düzenlenmiştir. Bu düzenleme neticesinde avukat bir KEP adresi edinebilir fakat edinmek zorunda değildir. Yine de sağlamış olduğu kolaylıklar, güvenli alan ve tebligat hızı bakımından avukatlar tarafından tercih edilmektedir.

Elektronik Tebligat Ne Zaman Yapılmıştır?

Tebligat Kanunu ve Elektronik Tebligat Yönetmeliği uyarınca elektronik yolla tebligat muhatabın e-posta adresine (KEP adresine) ulaştıktan sonraki 5. günün sonunda yapılmış sayılır. Burada verilmiş olan 5 günlük ek süre aslında kanuni düzenlemelerde tebligatın ulaşmasına bağlanmış olan sürelere de doğal olarak 5 gün eklemektedir. Bu da KEP adresinin tercih edilmesini sağlayan diğer bir yönüdür.

Gerçek Kişiler KEP Adresi Alabilir mi?

Gerçek kişiler de tıpkı tüzel kişiler gibi KEP adresi alabilirler. Almalarının önünde herhangi bir engel yoktur. KEP adresi tüzel kişilere veya şirketlere münhasır düzenlenmiş bir yapı değildir. Hem gerçek kişiler hem de tüzel kişiler gerekli prosedürü yerine getirerek KEP adresi edinebilirler. Fakat anonim şirket, limited şirket ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirket dışında KEP adresi temin etme zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu şirketler hariç olmak üzere tüzel kişiler ve tüm gerçek kişiler için KEP adresi temin etmek ihtiyari olacaktır.